“Haritalar sadece coğrafyayı değil, gücü de gösterir.”
Bir siyaset bilimci olarak her zaman şunu düşünürüm: İnsanlar yönleri sadece mekânı bulmak için değil, iktidarın yönünü anlamak için de kullanırlar. “Türkiye’nin batısında ne var?” sorusu ilk bakışta coğrafi gibi görünür ama derinlerde bir siyasal anlam taşır. Çünkü batı, yalnızca bir yön değil — bir ideoloji, bir kimlik, bir tarihsel yönelimdir.
Batı’nın Gölgesi: Coğrafyadan İdeolojiye
Türkiye’nin batısına baktığımızda haritada karşımıza Yunanistan çıkar. Ardından Avrupa Birliğinin ideolojik ve kurumsal alanı uzanır: demokrasi, liberal ekonomi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, piyasa serbestisi…
Ama siyaset bilimi açısından mesele şu: Bu coğrafi “batı”, Türkiye’nin siyasal bilincinde neye tekabül ediyor?
Batı, Türkiye için her zaman hem bir hedef hem bir karşıtlık olmuştur.
Tanzimat’tan bu yana süregelen “Batılılaşma” serüveni, sadece bir modernleşme projesi değil, aynı zamanda bir iktidar anlatısıdır. Devletin merkezî otoritesi, batıyı kimi zaman bir rehber, kimi zaman bir tehdit olarak okumuştur. Bu ikili okuma biçimi, Türkiye’deki her siyasi hareketin bilinçaltında yer eder:
Bir yanda modernleşmenin cazibesi, öte yanda yerlilik ve kimlik mücadelesi.
İktidar ve Batı: Gücün Coğrafyası
Siyaset bilimi bize gösterir ki, her iktidar biçimi bir “yön” belirler. Bu yön bazen ekonomik çıkarlar, bazen ulusal kimlik, bazen ideolojik sadakat üzerinden tanımlanır.
Batı, Türkiye için uzun yıllar boyunca “yön tayini” işlevi gördü.
– NATO üyeliği ile askeri stratejinin yönü batıya çevrildi.
– AB süreciyle hukuk ve kurumlar batılı normlara yaklaşmaya çalıştı.
– Eğitim, medya ve kültürel alanlarda da “batılılaşma” hem meşruiyet hem çatışma alanı yarattı.
Ama bugün şu soru anlam kazanıyor: Türkiye’nin batısında ne var? Yoksa batı artık yalnızca bir yön değil, bir yanılsama mı?
Batı’nın sembolik gücü, artık küresel düzende sorgulanıyor. Neoliberal düzenin çöküşü, Avrupa’daki popülist hareketler, demokratik gerilemeler… Bu tablo, Türkiye’nin batıya bakışını da dönüştürdü. Artık mesele sadece “batıya ulaşmak” değil, “batıyı yeniden tanımlamak.”
Kurumlar ve Vatandaşlık: Batı’nın İzinde, Doğu’nun Gerçeğinde
Batı, modern kurumların beşiği olarak görülür: parlamento, hukuk devleti, sivil toplum, özgür basın. Türkiye bu kurumların pek çoğunu benimsemiş olsa da, uygulamada bu kurumların “ruhunu” taşımakta zorlanmıştır.
Buradaki fark, sadece sistem farkı değil — vatandaşlık bilinci farkıdır.
Batı tipi vatandaşlık, bireyi hak sahibi özne olarak konumlandırır. Türkiye’deki vatandaşlık ise uzun süre “sadakat” ve “itaat” üzerine kurulmuştur.
Bu fark, siyasal kültürün cinsiyet temsiline kadar uzanır. Erkeklerin siyaset sahnesinde stratejik, güç odaklı davranışları ile kadınların toplumsal katılım ve dayanışma merkezli yaklaşımları, farklı demokrasi biçimlerinin sembolüdür.
Erkek Stratejisi ve Kadın Katılımı: İki Siyasal Enerji
Siyaset tarihine bakıldığında, erkek egemen bir iktidar dili karşımıza çıkar. Güç, hiyerarşi, strateji ve zafer temelli bir dil.
Erkeklerin bu yönelimi, batılı siyasal kültürle de örtüşür: devlet aklı, realizm, çıkar politikası.
Kadınların siyasete yaklaşımı ise genellikle farklı bir yönü temsil eder:
– Demokratik katılım
– Empati ve diyalog
– Toplumsal bütünleşme
Bu iki enerji —biri rasyonel, diğeri duygusal— siyasal dengeyi kurar. Batının siyasi sistemlerinde bu denge “çoğulculuk” olarak adlandırılır. Türkiye’deyse hâlâ arayıştadır.
Türkiye’nin batısında coğrafi olarak Yunanistan vardır; ama siyasal olarak kadınların sözü, eşitliğin umudu vardır.
Batıya bakmak, bir kadın bakışıyla çoğulculuğu, bir erkek bakışıyla gücü aramak demektir.
İdeoloji ve Kimlik: Batı’nın Aynasında Türkiye
Batı, Türkiye’nin ideolojik aynasıdır. Her iktidar değişiminde, “Batı’ya ne kadar yakınız?” sorusu yeniden sorulur.
Kimi zaman bu yakınlık modernliğin göstergesi olur, kimi zaman ise bağımsızlığın karşısında bir tehdit olarak algılanır.
Bu çelişki, Türkiye’nin hem dış politikasında hem de iç siyasetinde belirleyici olmuştur.
– Batı ile diplomasi, içerde meşruiyet aracı olmuştur.
– Batı karşıtlığı ise halkçılık, milliyetçilik veya maneviyat üzerinden toplumsal bir mobilizasyon aracına dönüşmüştür.
Batı, artık bir yön değil, bir testtir. Türkiye’nin siyasal olgunluğu, bu testi nasıl geçtiğiyle ölçülür.
Sonuç: Haritada Batı, Zihinde Soru
Türkiye’nin batısında ne var?
Haritada Yunanistan, Avrupa, Akdeniz rüzgârı var.
Ama zihinsel ve siyasal düzlemde daha derin bir şey var: Yön arayışı.
Bu yön arayışı, kadınların toplumsal sesinde, erkeklerin stratejik planlarında, gençlerin demokrasi taleplerinde yankılanıyor.
Belki de Türkiye’nin batısında artık “Batı” yoktur; orada kendi özgürlük tahayyülümüz vardır.
Okura provokatif birkaç soru:
– Gerçekten batıya bakarken, kendi doğumuzu mu unutuyoruz?
– Güç mü yön belirler, yoksa yön mü gücü üretir?
– Kadınların siyasetteki sesi artarsa, Türkiye’nin yönü değişir mi?
Belki de asıl soru şu:
Türkiye’nin batısında ne var değil, Türkiye’nin yönü nereye dönük?